“Kurumsallaşma rahatsızlık yaratıyorsa, çoğu zaman doğru yerden dokunuyorsunuz demektir.”
Belediyelerde görev tanımlarının berraklaştığı, yapılan işlerin sayısal olarak ölçülebildiği, koordinasyon kanallarının kim–kime–ne zaman sorularını boşluk bırakmadan yanıtladığı ve yatay–dikey iletişim hatlarının tereddütsüz işlediği bir yapıyı düşünelim. Bu tür bir düzen, dışarıdan bakıldığında verimlilik, hesap verebilirlik ve hizmet kalitesinde artış demektir. Ancak içeride aynı karşılığı her zaman bulmaz; çünkü böyle bir yapı, belirsizliğin konforuna alışmış olanlar için düzeni değil, denetimi çağrıştırır.
Net görev tanımı, yetkinin nerede başlayıp nerede bittiğini gösterdiği için; sayısal ölçüm, sorumluluğu görünür kıldığı için; koordinasyonun tarif edilmiş olması kişisel ilişkilerle iş yürütmeye alışmış düzenleri sınırladığı için; iletişim normları ise “alıştığımız şekilde iş yapma” kültürünü dönüştürdüğü için bazıları huzursuz olur.
Yetkinin sınırını sevmeyen, sorumluluğun hesabını vermek istemeyen; süreçten ziyade kişisel bağlantılarla ilerlemeye alışmış olanlar… Ölçülebilirliği “denetlenebilirlik” gibi okuyanlar, net koordinasyonu “göz üzerimde” duygusuna indirgeyenler, iletişim düzenini “alıştığım düzen bozuluyor” diye yorumlayanlar… Kurumsallaşma görünmez alanları görünür hale getirir; en çok da görünmezlikten beslenenleri rahatsız eder.
Bu rahatsızlık, kurumsal dönüşümün yan etkisidir; aynı zamanda dönüşümün doğru yönde ilerlediğine dair bir işarettir. Çünkü süreçler güçlendikçe kişilere göre değişen uygulamalar zayıflar, ilişki temelli yönetim biçimleri etkisini kaybeder, belediyenin odağı kişisel alanlardan kurumsal akla kayar.
Şehirlerin geleceğini belirleyen şey kişiler değil; görev, süreç ve verinin konuştuğu bir yönetim anlayışıdır. Kurumsallaşma rahatsızlık yaratıyorsa, çoğu zaman doğru yerden dokunuyorsunuz demektir.